Bir gün gelecek, bir gün kalacak

Önceki Bölümler

  1. Nerede Kalmıştık
  2. Askerlik Başvurusu
  3. 323. Dönem Yedek Subay Asker Öğretmen Sınavı
  4. Askerlik İçin Götürülecekler Listesi
  5. Kışlada ilk gün
  6. Askerlik başladı
  7. Askerde ilk haftasonu
  8. Tek er muharebe eğitimi
  9. Askerde boş geçen günlerim
  10. 6 el ateş ettim, 1 kişi hafif yaralalandı
  11. Bir gün gelecek, bir gün kalacak (Şu anda okuyorsunuz)

26 Ağustos Salı (15. Gün)

Eğitim tamamlandığı için bundan sonraki günlerde sadece yemin töreni provaları yapılacak. Bugün de alay ictima alanında bütün asker öğretmenleri topladılar. Bir kaç defa yemin provası yaptırdılar. Öğle yemeğine gittik.Yemekten sonra her mangaya göstermelik birer mıntıka verip serbest bıraktılar. Biz de bir süre göstermelik mıntıka temizliği yaptıktan sonra uygun bir çam gölgesi bulup yattık. Askerde bulduğunuz en uygun gölgeyi değerlendirme eğiliminde oluyorsunuz zaten. Saat 16.40’da tekrar topladılar. 2 tur yürüyüş yaptık. Bizim takım güzel yürüdü, devam ettirmediler, serbest bıraktılar. Bu sefer gidip yatakhanede yattım. 17.40’da yemek ictiması oldu. Topluca yemeğe gittik. Yemekte bazı arkadaşlar eğitim çavuşlarıyla laf dalaşına girdiler. gözlemlediğim kadarıyla son günler yaklaştıkça kavgalar, gerilmeler artmaya başladı. Biraz bıkkınlık biraz da boş bıraklılmaktan kaynaklanıyor bence. Niçin sürekli bir iş verdiklerini, asla boş bırakmadıklarını daha iyi anlıyorum şimdi. İnsanları bu şekilde toplayıp serbest bıraktığınızda kaos çıkabiliyor.

29 Ağustos Cuma (18. Gün)

Her zamanki gibi kahvaltıya kalktık. Kahvaltıda kepimi askıya asmıştım, unutmuşum. Döndüğümde kaybolmuştu.

Emre yaralı olduğu için ona pazar gününe kadar istirahat verdiler. Provalara katılmayacak yani. Onun kepini ödünç aldım. Provada giyeceğim.

Sabah ceketlerimizi de giyip prova yaptık. Ceketli prova çok zor oluyor sıcakta. 2 defa prova yapıldı. 2. provaya albay da katıldı. Öğleden sonra serbest bıraktılar. Akşam saat 19.00’da Dünyanın Merkezine Yolculuk filmini izledik. Daha önceki yıllarda askerlik yapan arkadaşların tavsiyelerine göre eğer sinema şansı olursa muhakkak kullanmak gerekiyor. Çünkü ictimadan kaçmanın meşru mazeretlerinden birisi de sinemada olmak. Sinema için büyük konferans salonlarını kullanıyorlar. Salona yüzlerce askeri dolduruyorlar. Biletler çok ucuz. O yüzden talep de fazla oluyor. Sinemada önden yer kapmak gerekiyor. Sinema düzeni olmadığı için arkadakiler altyazıları tam göremiyorlar. Önce önünüzde yeşil kıyafetler farkediyorsunuz. Zamanla kendinizi dışarda gerçek sinemada zannediyorsunuz. 3 saatliğine de olsa özgür dünyayı yaşıyorsunuz. Film bitip de dışarı çıkınca askeri gerçekle karşılaşıyorsunuz, çok garip bir duygu.

Aramızda para toplayıp Fatih Çavuş’a hediye saat almıştık. Onu hep birlikte verdik. Arkadaşlarla sohbet ettik. Gün bitti.

30 Ağustos Cumartesi (19. Gün)

Sabah 30 Ağustos töreni izlenecekti. Biz diğer mangalardan arkadaşlarla birlikte arazi olduk (kaçtık). Takımı toplayıp yoklama almışlar. Yoklamada ismimiz alınmış. Öğle yemeği öncesi ictima oldu. Yemeğe girmedik, kantinde pizza yedik. Öğleden sonra ceza olarak bizi alay ictima alanında 3-4 tur yürüttüler. Askerde ceza da almış oldum. Soranlara hem süründüğümü hem de ceza aldığımı anlatabileceğim.

Saat 15.00’de Timsah – Nehrin Dişleri filmini izledik sinemada.

Yemekten sonra valizlerimizi dağıttılar. Eşyalarımızı valizlerimize doldurduk. İlk defa botlarımı boyadım. Aslında her gün boyayanlar da oluyordu ama biz ıslak mendille siliyorduk. Mustafa Cennet de yardım etti.

Emre, yemin töreni günü kepinigiymek istiyor. Fatih Çavuş’u bulup yedek kep bulmaya çalışırken Şenel Muslu’ya rastladım. Canım sıkılmış bir şekilde kepimin kaybolduğunu anlatırken “Bende yedek bir kep var” dedi. Çok şaşırdım. Meğer kep alırken içiçe iki tane vermişler yanlışlıkla, o da geri vermemiş belki lazım olur diye. Gerçekten çok sevindim. Allahtan başka bir şey istesem olacakmış. Hiç unutamayacağım anlardan birisi de bu oldu. Şenel kardeşime bir kez daha teşekkür ediyorum. Emre de boşta dururken gidip benim için nefte almış, göndermiş. Nefte ve kepi birleştirip voltranı oluşturduktan sonra ben de normal bir asker olabildim. Emre’ye de teşekkür ediyorum. Akşam diğer bölüklerdeki arkadaşlarla ve mangadaki arkadaşlarla toplanıp sohbet ettik. Son gecemiz geldi çattı. İnsanın gözüne uyku girmiyor.

6 el ateş ettim, 1 kişi hafif yaralandı

Önceki Bölümler

  1. Nerede Kalmıştık
  2. Askerlik Başvurusu
  3. 323. Dönem Yedek Subay Asker Öğretmen Sınavı
  4. Askerlik İçin Götürülecekler Listesi
  5. Kışlada ilk gün
  6. Askerlik başladı
  7. Askerde ilk haftasonu
  8. Tek er muharebe eğitimi
  9. Askerde boş geçen günlerim
  10. 6 el ateş ettim, 1 kişi hafif yaralalandı (Şu anda okuyorsunuz)

25 Ağustos Pazartesi (14. Gün)

Bugün atış eğitim var. Erken kaldırdılar. Yemekten önce silahlarımızı depodan aldık. Silahları çatıp yemeğe gittik. Silah çatmak silahların 3 tanesini birbirine destek olacak şekilde uç uca çapraz bir şekilde dayayarak durdurmaktır.

Yemekten sonra bütün öğretmen askerler alay ictima alanında toplandık.Albay geldi konuşma yaptı. Biz bu olaya “ulusa sesleniş” adını taktık, muhabbet olsun diye. Saçlarımıza kızdı. Saçlarımız nizami kesilmemiş diye çavuşlara da kızdı. Albay gidince başımıza gelecekleri de biz düşünmeye başladık bu durumda. “31 Ağustos’ta burdan çıkacaksınız” vurgusunu yineledi. Umutlarımız bir kez daha söndü.

İctima sonrası silahları almaya gittik. Sabah silah alırken bazılarına silah yetmemişti. O yüzden silah alma işinde ağırdan hareket ettik ki bize silah kalmasın, silah taşımayalım. Eğer kayışı olan bir silah bulsam alırdım, benim silahım da kayışlı idi zaten, ama baktım ki hep kayışsızlar kalmış, özellikle silah almadım.

Astsubay Sadettin Çevik bizi koğuş bölgesinin yan tarafında topladı. Albayın saçlardan dolayı attığı fırçanın acısını çıkarmaya niyetliydi galiba. Silahsızları ayırdı. Saç ve faovriler hakkında biraz konuştu, çavuşlara kızdı. her mangadan 2’şer 3’er silahsız çıkınca “Neden böyle, oldu. Sadece 1 manga silah almasa olmaz mıydı?” dedi.

Askerde Süründürüyorlar

Sinirini almak için olsa gerek, biz silahsızları koğuş bölgesinin arkasındaki tozlu alanda “Geriye dön, koş! Dur! Tekrar geriye dön! Bana doğru sürünerek gel! Kalk! Yat! Sürün! Kalk! Yat! Sürün!” diye giden komutlar silsilesi eşliğinde süründürdü. Askerde süründüm diyebileceğim için çok mutlu oldum lakin üstümüz başımız bembeyaz oldu tozdan. Bu tozu nasıl sileceğiz diye de düşündük ama son günlerdi zaten.

Silahsızlardan oluşan yeni grubumuzu çarşaf ve yastık kılıflarını çamaşırhaneye götürmek üzere ayırdılar. Diğerleri eğitim alanına gittiler. Bizim çamaşırhane işi kısa sürdü. Yastık kılıfı ve çarşafları ayırdık, bunu nöbtleşe yaptık. Çamaşırhane büyük bir yer, büyük çamaşır makinaları var. Ara sıra kantine su ve yiyecek almaya gittik geldik. Kısa süre sonra bizi serbest bıraktılar, koğuşlar bölgesine gidip 1-2 saat uyuduk bizim mangadan Hüseyin Karaduman ile birlikte. Zaten bizim mangadan sadece ben ve Hüseyin Karabulut vardı silahsızlar grubunda. İyi ki silah almamışız. Sıcakta eğitim yapmaktan  daha eğlenceliydi bizim çamaşırhane işi.

Silahlar Atış Yapmaya da Yarıyorlarmış

Öğleden sonra biz de mangamıza katıldık. Eğitim alanına gittik. İdris uzman atış yapmanın inceliklerini anlattı.

Mangaları sırasıyla atış alanına alıyorlar. Oradan zaten vızı vızır mermi sesleri geliyor. Bizim de sıramız nihayet geldi. Atış alanında yerimizi aldık. Dosyalarımızda ortasında siyah bir bölge olan kağıtlar var. O kağıtları hedef tahtasına topluiğne ile tutturuyoruz. Daha sonra 25 metrelik mesafedeki kum torbası siperlerden atış yapıyoruz. Amacımız ortadaki siyah bölge ama kağıdı tutturunca da şükrediyoruz. 3 mermi G3, 3 mermi de M1 silahı ile atacağız. M1 kurtuluş savaşı yıllarından kalma tarihi bir silah. Her iki silahla da ateş ettim. Mermilerimden 3 tanesi siyah bölgeyi olmasa da kağıdı bulmuş. M1 ile attıklarım kağıdı bile görmeden geçmiş.

Bizim grupta atış yapanlardan Emre Durak biz atış yaparken acilen ambülansa alındı, götürüldü. M1 ile burnunu çizmiş, hafif yaralanmış.

Bizim mangada Mustafa Yiğit diye bir arkadaşımız var, Malatyalı. Silahtan iyi anlar. Eğitim alanındaki iplere de tırmanırdı boş zamanlarında. En çok onun atış sonucunu merak ediyorduk. 6 tane isabet ettirmiş ama hepsini siyah bölgeye tutturamamış. Bu olayın bir hayli muhabbetini döndürdük haliyle.

Bu olayla birlikte eğitim de bitmiş. oldu. Eğitim alanına bir daha gelmeyeceğiz. Askerliğin bize alışması en zor gelen kısmını tamamlamış olduk.

Tek er muharebe eğitimi

Bu yazı dizinin daha önceki bölümleri: Nerede Kalmıştık, Askerlik Başvurusu, 323. Dönem Yedek Subay Asker Öğretmen Sınavı, Askerlik İçin Götürülecekler Listesi, Kışlada ilk gün, Askerlik başladı, Askerde ilk haftasonu.

18 Ağustos Pazartesi (7. Gün)

Her pazartesi sabahı alaydaki bütün askerler ictima alanında toplanıyormuşuz. Hiç kimse atletli gelmiyormuş. Komutanlar resmi kıyafetlerini giymişler biz de haliyle ceketlerimizi giydik.

Alay Komutanımız Piyade Kıdemli Albay Mehmet Hayta, geldi. Alayı selamladı. “Beni rahatta dinleyin” dedi ve bir konuşma yaptı. “Beni rahatta dinleyin” ifadesi, “rahat olun, oturabilirsiniz” gibi bir anlama gelmiyor. Gene ayaktayız, esas duruştayız, sadece ellerimiz arkada kelepçeleniyor. Yani bu da bir askeri komut.

Albay konuşmasına başlarken bir arkadaşımız sıcaktan bayıldı. O sıcakta asfaltın üzerinde ceketlerimizle, kalın pantolon ve ayağımızda botlarımızla dakikalardır ayaktayız.

Herhalde bu olay yüzünden Albay konuşmasını kısa kesti. “Kahvaltılarınıza dikkat edin, eğitim sırasında gölgelerden yararlanın, kene olayına karşı dikkatli olun, ağaç altlarında yatıp uyumayın” dedi. Bizim askerlik yaptığımız ağustos ayı kırım kongo kanamalı ateşi vakalarının sık görüldüğü bir ay. Geçen sene Burdur’daki acemi askerlerden bir iki tanesi kene ısırmasına maruz kalmış ama kırım kongo kanamalı ateşi tehlikesi olmamış. Isıran keneler normal kenelermiş. Ama yine de rütbeliler tedirgindi bu konuda.

Albayın konuşması sırasında bize en zor gelen şey, kendimizi 18 gün diye şartlandırdığımız askerliğimizin 21 sürecek olmasıydı. Albay, “21 günlük askerliğinizin sonunda, 31 Ağustos’ta yemin edip buradan gideceksiniz.” deyince üstümüzden kaynar sular dökülmüş gibi olduk. Omuzlarımız şöktü, moralimiz bozuldu. Bu hafta boyunca muhtemelen molalarda, koğuştaki istirahat zamanlarında hep bu 29 – 31 muhabbeti dönecek.

Albay bu haft 2.5 gün boyunca çeşitli konferanslar olacağını söyledi. Alayda bir kaç tane konferans salonu varmış. Bizi sıramız geldiğinde salona alacaklar, konferansları dinleyecekmişiz. Sıcakta eğitim yapmaktansa konferans dinlemek daha eğlenceli olur diye düşünüyorum.

Öğleye kadar bizi tek er muharebe eğitimi alanına götürdüler ve eğitim yaptık. Çok sıcaktı ve zor geçti. Allahtan öğleden sonra konferans oldu. İlk konferansı bir yüzbaşı verdi. Çok resmi bir dille konuşuyordu ve sıkıcıydı. Belki de salonun o çok sıcak olmasından kaynaklanıyordu sıkıcı olması biraz da. Zaten biz konferansı direkt izlemedik. Diğer salondan bize görüntü aktarımı yaptılar, perdeden izledik. Ama dinlendik, çok iyi geldi. Sonra 2. konferans da yapıldı akabinde. Hitabeti güzel bir binbaşı konuşmuş. Biz Mustafa Cennet’le birlikte o konferans sırasında soğuk su bulup içmek ve biraz serinlemek için dışarı çıktık. Katılmadık. Katılan arkadaşlar beğenmişler.

19 Ağustos Salı (8. Gün)

Sabah tek er muharebe eğitimi alanındaydık. Antalya’daki Tugay’da görev değişikliği olmuş. Tuğgeneral Zafer Çelikin atanmış. Yeni atanması münasebetiyle alayımıza da ziyarette bulunacakmış. O yüzden eğitim biraz sıkı geçti. Sıcakta çok bekledik. General bizim bölüğe uğramadı. Başka bölüklere uğramış. Bu yüzden biz biraz şanslıydık. Öğle saatlerinde de muhtemelen alayımızdan ayrıldı.

Öğleden sonra gene 2 tane konferans oldu. Dün konuşan yüzbaşı ve binbaşı gene sırayla konferans verdiler. Bu sefer salon değişikti ve her ikisini de görerek dinledik. Gene binbaşının konferansını daha çok beğendik ama bu sefer yüzbaşının konuşması da o kadar sıkıcı gelmedi.

20 Ağustos Çarşamba (9. Gün)

Sabah gene tek er muharebe eğitimine devam ettik. Öğleye doğru konferan sıramız geldi, gene binbaşıyı dinledik. Son konferansmış. Bizimle vedalaştı. Konferanstan sonra öğle yemeğine geçtik. Açıkçası konferansların bittiğine üzüldük. Çokrahatlatıyordu bizi. Eğitimden sonra mola gibi geliyordu.

Öğleden sonra da tek er muhabere eğitimine devam ettik. Banyo sıramız gelmiş. 30 dakikada gidip banyo yapıp döndük. Eğitime devam ettik.

Bugün tek er muharebe eğitimini tamamladık. Tek er muharebe eğitiminde tek bir askerin birey olarak yön tayini, düşmanın gözünden ve ateşinden saklanma, nişan alma, düşman ateşi altında ilerleme tedbirleri, yatma, sürünme, mesafe tahmini gibi konuları içeriyor.

Askerde ilk haftasonu

Haftasonları 1 saat kadar da olsa geç kalkıyoruz. İctimalar haftasonu bile olsa devam ediyor. Zaten yemeklere bile sırayla, manga halinde girmeye alıştık. 06.30’da kalktık. 07.30’da ictima alanında toplandık. 08.00’de kahvaltıya geçtik.

İlk günlerde ne yeyip içtiğimizi bile bir kenara yazıyordum. Bir kaç gün daha yazdıktan sonra vazgeçeceğim bu işten. Her gün aşağı yukarı aynı şeyleri yeyip içiyoruz. Mesela çorbaların rengi ve adı değişmesine rağmen tadı hiç değişmiyor. Sanki hepsi aynı çorba.

Kahvaltı Menüsü

Örnek olması açısındandan bugünkü kahvaltı menüsünü yazayım: Haşlanmış yumurta, ETİ top kek, fındık ezmesi, 2 dilim salatalık, 1 adet dilimlenmemiş bütün domates, 1 bardak çay.

Çaylar burda demir bardakta veriliyor. Kazandan sürahi ile dolduruyorlar. Çay kazanının başında elinde sürahi ile bekleyen 2 kişiden birine yaklaşıyorsunuz, bardağınıza çay dolduruyor. Garip bir tadı var, kazan çayının. Sıcak olduğu için ve demir bardakta çay içtiğiniz için biraz eliniz ve ağzınız yanıyor ama alışıyorsunuz. Her masaya oturacak insan adedince (12 kişi) ikişer adet küp şeker bırakıyorlar. Bu demek oluyor ki sadece 1 bardak çay içebilirsiniz. Eğer erken gelen uyanıklar masalardan şekerleri yürütmüşlerse (askerde çalmak yoktur, sadece eşyanın yeri değişir 🙂 ) belki bir bradak da içemeyebilirsiniz. Bazen şeker kutusunu tezgahın üzeirnde unuttukları oluyor dağıtırken. O zaman gidip ordan şeker alırsanız bir kaç bardak çay içebilirsiniz.

Cumartesi sabahları, sabah sporu oluyormuş.09.00’da ictima alanında toplandık. Spor yaptırmak yerine mıntıka temizliği yaptırmaya karar verdiler ictimadan sonra. Bizi takım halinde (3.Takım olduğumuzu daha önceki yazılarda belirtmiştim.) eğitim alanına götürdüler. Oradaki çam ağaçlarının altını temizlememizi istediler. Çam ağaçlarının kuruyup dökülen iğne yapraklarını tabiri caizse tek tek toplayıp süpürdük. Sonra el arabası ile bir yere biriktirdik ki traktör gelip alsın. Yaptığımız temizliğin amacını da izah ettiler, yangın çıkmasını önlemek içinmiş.

Temizlikten sonra öğle yemeğine geldik saat 12.30’da. Yemeğe biraz geç geldiğimiz için bize yemek kalmamış, sadece şehriye çorbası ve makarna yiyebildik.

Yemekler hep kötü çıkıyor

Yemekten sonra serbest bıraktılar. 16.30’a kadar ictima alanının üst tarafındaki, caminin yanındaki kamelyalarda 3.5 saat kesintisiz uyudum. 16.30’da tekrar ictima olduk. Tören yürüyüşü provası tarzında bir yürüyüş yaptırdılar. Akşam yemeğine kadar gene serbest bıraktılar. Akşam yemeği çok kötüydü, çöpe döktük, yiyemedik.

Yemekten sonra ictima alanındaki tirübünlerde oturup bandonun çalışmasını izledik. Bando müziği de olsa ilk defa müzik dinleyince biraz garip olduk. Herhalde dışarıdaki dünyayı hatırladığımızdan olacak, hüzünlendik.

Bugün akşam berat kandili. Camiye gittik.

22.45 – 23.00 arası banyo yapma fırsatı bulabildim, hem de sıcak su vardı. O kadar gün sonra ilk defa sıcak suyla banyo yapabildim.

Tatil günü olmasına rağmen pek dinlenme fırsatı vermediler. Zaten sırtımızda bu kamuflaj, ayağımızda bu botlar olduğu müddetçe dinlenmenin pek anlamı olmuyor. Saat 23.00 gibi uyudum.

Pazar daha rahat oluyor

Pazar sabahı 07.00’de kaldırdılar. Kahvaltıdan sonra serbest bıraktılar. Yemekhanenin yanındaki kantinde oturup öğleye kadar muhabbet ettik. Arkadaşlar genelde öğretmenliklerinin ilk yıllarında olduğu için muhabbetler hep tayin, eş durum, nişan, söz, mecburi hizmet üzerine oluyor.

Öğle yemeğinden sonra caminin alt tarafındaki duvarın üzerinde yatıp uyuduk. Orası hem ağaçlardan dolayı gölge oluyor hem de tepe üstü olduğu için serin oluyor. Kamelyada yer bulabilirsek bankların üzerinde uyuma şansımız da oluyor ama bugün geç geldiğimiz için yer bulamadık, mecburen duvarın üzerinde oturmak ya da yatmak durumundayız.

13.45’te resim çektirdik. Harun Tuğrul, Mustafa Cennet, Emre Durak ve ben. Mustafa ve Emre Muş’te görev yapıyorlar. Harun da asker öğretmen olarak Muş’a atanınca Muş’ta çalışanlarla daha fazla arkadaşlık etmeye başladı.

askerlik-2

Resimdekiler: (soldan sağa) Emre Durak (Elazğı), Mustafa Cennet (Hatay), Yunus Özen (Antalya), Harun Tuğrul (Mersin)

Akşama kadar aynı yerde kaldık. Biraz oturup muhabbet ettik, biraz uyuduk. Bu şekilde vaktimizi geçirdik.

Boş ve rahat bir gün oldu.  

Askerlik başladı

13 Ağustos Çarşamba (2.Gün)

Asker olarak geçireceğimiz ilk tam günün sabahı 05.30 da kaldırdılar. “Koğuş kalk” diye bir ses duyunca sanki aylardır aynı şekilde kalkıyormuşum gibi ani bir refleksle yerimden fırladım. Dolabımdan traş malzemelerimi aldım, tıraş oldum ve yatağımı topladım. Yataklarımızda yaz olduğu için sadece pike vardı. Ama pikeyi de ilginç bir yöntemle katlamak gerekiyor. O şekilde katlayıp yerine koydum. Giyinip bahçeye çıktım.

Daha önce Burdur’da asker öğretmenlik yapmış arkadaşlarımdan edindiğim bilgiye göre sabah 15 dakika bile erken kalkmak çok işe yarıyormuş. Tuvalet sırası, tıraş için lavabo sırası gibi sıraları bekleme problemi olmazmış. Gerçi ilk gün çok erken kalkamadım ama “Koğuş kalk” sesini duyar duymaz tıraşa gittiğim için vakit kazandım. Bundan sonraki günlerde 15-20 dakika daha erken kalkmayı düşünüyorum. Hatta yarım saat erken kalkarsam duş alma şansım bile olabilirmiş. Yani burada anahtar kelime “erken kalkmak”.

Yatak toplama ve pikenin o ilginç katlama yöntemi konusunda da daha önceden bilgi sahibi olduğumdan hiç zorluk çekmedim.

Bizim koğuşların ön tarafındaki futbol sahası benzeri tirübünleri olan büyükçe asfalt meydanda toplanmamızı istediler. Bütün bir tabur aynı alanda toplanıyormuşuz. Herkesi tek tek sayıp yoklama alıyorlarmış. Bu toplanma ve sayılma işleminin adı “ictima”  imiş. Bir askeri terimle daha böylece tanışmış olduk: ictima. Eski Türkçe’de kullanılan ictima toplanma anlamına geliyor zaten.

Sabah bizim için eğitim ya da başka bir iş olmadı. Zaten henüz sivil kıyafetlerimizi giyiyorduk. Sıramız gelince bizi de önce ölçü almaya götürdüler sonra da yine sırayla kıyafetlerimizi aldık. Giyeceğimiz kıyafetlere kamuflaj adı veriliyor. Bundan sonraki yazılarda bu terimi kullanmayı tercih edeceğim.

Beden ölçüsü almak için yine büyük kantinin yakınlarında bir yerlerde olan ölçü alma bölgesine götürdüler. Beden ölçüsünü göğüs bölgesinden ölçüyorlar ve çıkan rakamın yarısını not alıyorlar. Benim ölçüm de 51 çıktı.  Bu ölçüye göre pantolon, ceket ve diğer eşyalarımızı verecekler. Pantolon ölçüsünün göğüs bölgesine bakarak belirlendiği ilginç bir deneyim oldu.

Bot numarası belirlenecek yere gittik. Her numara botlardan birer tane (sanırım sadece sağ ayak için olan) olmak üzere bir tahtanın üzerine yapıştırmışlar. Siz ayağınızı bu botlara sokup numaranızı belirliyorsunuz. Daha önce askerlik yapmış arkadaşlar 1 numara büyüğünü alırsam iyi olacağını söylemişlerdi. Ben de ayağımı denedim. 44 numara tam oturdu ama 45 numara biraz daha büyük ve rahat geldi. 45 numarayı seçtim.

Ölçü alma işlemi bu şekilde oldu. Şimdi sırasıyla kamuflaj almaya gidiyoruz.

Büyükçe bir hangarın içinde eşyaların dizili olduğu yere girdik. Ölçülerimizi söyledik. 1 adet Diş macunu, 1 adet diş fırçası, 1 adet ceket, 1 adet pantolon, 2 adet iç çamaşırı, 2 adet fanila ve 1 adet kep (şapka) olmak üzere istihkakımızı aldık.

Herhalde farklı zamanlarda ihale yapıldığından botların markası muhtelif idi. O yüzden de ayak ölçüsü tutmayanlar olduğunu gördük. Aldığımız kamuflajı giydik. Botlarımızı giymek için bahçeye çıktık. Botları bağlamak ayrı bir maharet istiyor. Alt tarafı 3 sıra düz, üst kısımları çarpraz olacak şekilde bağladık. Kendi başıma bağlayamadığımı, çavuştan yardım istediğimi itiraf etmekte bir mahzur görmüyorum.

Bize verilen malzemelere de istihkak deniyormuş. Herhalde bizim kendi hakkımız olan eşyaları kastediyorlar.

Kamuflajı giydikten sonra herkeste ani bir şaşkınlık oldu. Çünkü az önce baktığımızda herkesi farkedebilirken artık herkes yemyeşil olmuştu. Birisini arıyorsanız ismini yüksek sesle bağırıyorsunuz. Önünüzdeki yeşilliklerden biri kafasını kaldırıp cevap veriyor. Öyle buluyorsunuz. Zamanla alışacağımızı düşünüyorum. Bir de nedense bizim kıyafetlerimiz Çin askerleri gibi yemyeşildi. Halbuki acemi asker öğretmenler haricindeki diğer askerler klasik alacalı yeşil asker kıyafeti giyiyorlar. Bu kıyafetle nereye gtisek acemi asker olduğumuz bilecekler alayın içinde.

Bu gün başka bir iş olmadı, rahat geçti.

Tıraş malzemelerimiz, bir kaç zaruri eşya, havlularımız, iç çamaşırlarımız haricinde kalan sivil kıyafetlerimizi valizlerimize geri koyduk ve yine sırayla depoya teslim ettik. Askeri hayat yavaş yavaş başlıyor. Koğuşlarımız belli olduğundan akşam yatağımızı bulup erken yattık. Çavuşun söylediğine göre yarın eğitim olmaz, bölük kaydımız yapılırmış. O yüzden rahattık.

Akşam yatarken evden getirdiğim kilitlerden bir tanesi ile botlarımı birbirine kilitledim. Birisini de Mustafa Cennet’e verdim. Diğerini valiz kilitlemek için getirmiştim ama gerek görmedim. Belki kilitlesem de iyi olurdu. Neyse, kilitlemeden depoya teslim ettim bile.

Yatmadan önce künyelerimizi de verdiler. İsim yazdırmak zaruri değilmiş, boş takabilirmişiz. Ama isteyen gidip büyük kantinde parasını verip yazdırabilirmiş. Künye, üzerine isim, hangi tabur ve bölükte bulunduğumuz, kan grubumuz, dinimiz gibi bir kaç bilginin yazıldığı boyna zincirle kolye gibi asılan anahtarlık büyüklüğünde 2 yassı metal levha. Boynumuzda sürekli takılı kalması gerekiyormuş.

 

14 Ağustos Perşembe (3. Gün)

Artık askeri yaşam rutinleşmeye başladı. Kalkış saati, ictima, kahvaltı gibi aşamaları yadırgamadan sırasıyla geçtik. Botlarımızı giydik. İstihkak dağıtımı sırasında verilen ceketi sadece alay ictimalarında ve yemin töreninde giyecekmişiz. Sair zamanlarda kollu, yeşil atletlerimizle dolaşacağız.

Kahvaltıdan sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Eğitime gidiyoruz. Bölük kaydımız daha sonra sıramız geldiğinde yapılacak.

Uygun adım yürüyerek eğitim alanına vardık. Eğitim alanı, etrafta çeşitli bilgi levhalarının dikili olduğu bir arazi. Hava çok sıcak. Öğleye kadar sağa dön, sola dön, geriye dön, selam dur, ileri bak, tekmil ver gibi eğitimler yaptık. Belirli aralıklarla mola veriliyor. Eğitimi yöneten komutan uzaktan düdük çalıyor. Eğitim yapan bütün mangalar ayakta değilseler ayağa kalkıp hazırol vaziyetinde (esas duruş) düdüğe doğru dönüyorlar. Komutan “10 Dakika istirahat et!” diye bağırınca hep beraber “Sağol!” diye karşılık veriyoruz. Süre çok az olduğu için soğuk bir su içebilmek umuduyla eğitim alanındaki kantine doğru koşuyoruz. Tekrar düdük çaldığında eğitim yaptığımız gölgelik alanda yerimizi alıyoruz. İkinci, üçüncü moladan sonra sosyal yaşamın vazgeçilmezlerinde toplu hareket edebilmeyi öğrendik. Birisine toplu para verip su almaya gönderiyoruz. Herkes sıra beklemek zorunda kalmıyor. Kantinde Uludağ Kola, Uludağ Portakal, Uludağ meyve suyu, bazen dondurma, bazen tatlı satılıyor suyun haricinde. Vakit kalırsa ve sıra gelirse onlardan da alabiliyoruz. Eğer çok sona kalmışsak soğuk su kalmıyor, ılık su içmek zorunda kalabiliyoruz. İlk sıralarda olabilmek önemli.

Uygun adım yürüyüşle öğle yemeğine gidip geldik. Sıcakta öğle ictiması ve uygun adım yürüyüş ilk defa olduğu için herhalde çok zor oldu. Sabah kalktığımızda eğitim yapacağımız konusunda bilgim olmadığı için güneş kremi gibi koruyucu önlemler almamıştım. Hatta bilseydim, verdikleri boyun kısmı açık atlet yerine evden getirdiğim boyunlu bisiklet yaka atletlerimden birini giyerdim. Künyenin zincirinin boynuma değdiği yerler bir çizgi halinde kıpkırmızı oldu, güneşte yandık.

Öğleden sonra tekrarlarla geçti. Manga komutanımız Fatih Arı, bizim yürüyüş ve diğer hareketleri kolay kavradığımızı söyledi. O yüzden öğleden sonra sıkmadı, rahat geçti. Yaşanan en can sıkıcı şey havanın bayıltacak derecede sıcak olmasıydı. Yoksa eğitim oldukça eğlenceliydi.

Akşam duş almak istedim ama uzun bir kuyruk vardı. Sonra Harun Tuğrul gelip sıranın dağıldığımı söyledi. Su sıcak olmayınca herkes dağılmış. Ben de rahat rahat soğuk su ile duş aldım. Biraz zor oluyor ama alışınca soğuk su ile duş alınabiliyor.

Vücudumun yanan yerlerine çabuk yenilensin dye cilt kremi sürdüm. Giydiğim atleti çıkarıp evden getirdiğim boyunlu atleti giydim. Erken kalkacağımız için oyalanmadan yattık.

Eğitimin başladığı ilk gün böyle geçti.

15 Ağustos Cuma (4.Gün)

Sabah yine eğitime gittik. Manga Komutanımız Fatih Arı’ya (Bundan sonraki yazılarda kısaca Fatih Çavuş diye yazacağım) başka bir manga da geçici olarak ilgilenmesi için verildiği için bizi kendi halimize bıraktı. “Manga! Emir komuta bende” oynadık. Gördüğümüz dersi tekrar ettik. Komutan birisine “Emir komuta sende!” diye görevi bırakınca o da duruma göre manga ya da takıma “Manga! Emir komuta bende!”, “Takım! Emir komuta bende!” der ve artık görevi o devralmış olur. Biz de kendi aramızda böyle yaptık. Herkes belli bir süre emir komutayı devralıp mangaya eğitim yaptırdı. Oldukça keyifli geçti.

Her manganın hafta içi 2 defa gündüz vakti zorunlu banyo saati var. Buna saat demek doğru değil, 15 dakika süre veriyorlar. Saat 10.45’te de bizim mangamıza sıra geldi. Banyoya gittik. Sıcak su yokmuş, gene soğuk su ile duş almak zorunda kaldık. Öğleye kadar koğuş bölgesinde kaldık, eğitim alanına dönmedik. Aslında eğitim alanından banyoya gitmek, banyo yapmak ve dönmek toplam 30 dakika sürmeliymiş.

Yemekten sonra bölük kaydımız yapılacakmış. O yüzden emekli sicil numaramız lazım oldu. Telefonla kimseye ulaşamadım. Öğle arasında internet cafeye gidip ilsis.meb.gov.tr adresindeki bilgilerimden öğrenmeye karar verdim. 12.30 da öğle yemeği oldu. Yemekte döner vardı. Yemeğe Alay Komutanımız Piyade Kıdemli Albay Mehmet Hayta gelmiş. Biz (Harun, Mustafa, Ben) yemeğe girmedik. İnternet cafeye gittik. Kapısında “bilgi ve iletişim merkezi” yazan klimalı, yaklaşık 60 tane bilgisayar bulunan güzel bir yer. 25 YKr verdikten sonra 30 dakika yararlanabiliyorsunuz. Daha sonra tekrar sıraya girmeniz gerekiyor. Emekli sicil numaraı öğrendikten sonra, twitter, facebook,msn gibi servislerdeki durum bilgilerimi güncelledim. Askerlik görevi öncesi sunucu değişikliği sırasında yaptığım değişiklikler sonucu yayına aldığım ama sonra problem çıkan blogumu aktifleştirmeye çalıştım. Türkçe karakter sorunu oldu. Ama en azından yayına başladı. İşimiz bitince kendi tabur bölgemize döndük. Kısa süreliğine de olsa internetten yararlanabildiğimiz için oldukça mutlu olduk.

İnternet Cafeye kadar gelmişken büyük kantine de uğradık. Harun; bot fırçası, kirli çamaşır torbası, temiz çamaşır torbası, tuvalet kağıdı, tırnak makası, el havlusu, banyo havlusu, iç çamaşırı ve ıslak mendil aldı. Kontör kartı satın alacaklardı ama kalmamış. Ben kontör kartı kullanmıyorum, kredi kartımla konuşuyorum.

Bu arada telefonlardan da bahsedeyim. Koğuş bölgelerinde ve başka muhtelif bölgelerde bol miktarda ankesörlü telefon var. İster kredi kartınızla, ister diğer kontör kartlarınızla boş zamanlarınızda telefon görüşmesi yapabiliyorsunuz.

Öğle ictimasından sonra Takım Komutanımız Piyade Astsubay Kıdemli Üstçavuş Sadettin Çevik bizleri emniyet ve kaza eğitimi için kurulan alandaki levhaları okuyup bilgi vermek üzre bizi ilgili alana götürdü. Kızgın kumların üzerinde ve öğle sıcağında güneşte bekliyoruz. Komutan levhalardaki yazıları bizlere okuyor. Çok kötü bir durum. Başımıza güneş geçecek, bayılacağız diye düşünmeye başladık. Bu esnada, mucizevi bir gelişme oldu. Bölük kaydı için sıramız gelmiş. Bizi götürdüler, bu işkenceden kurtulduk.

Bölük kaydı için sıra vardı. Sıramız gelip de kayıt yaptırana kadar akşam oldu. Eğitimden kurtulmuş olduk.

Bölük kaydı yaptırmadan önce resim çekildi. Şu anda yazıyorum ama resim çekilme işleminin hangi gün olduğu konusunda tam emin değilim. Kesin öğrendikten sonra bu yazıyı güncellerim. Resim çekilme işlemi manga manga yapılıyor. Resim çekilirken ceketli olmak gerekiyor. Koğuşlardan ceketlerimizi alıp giydik. Resim çekilmek için bir levhanın arka tarafına geçiyorsunuz. Sadece üst bölgeniz görülüyor. Alt tarafınızı levha kapatıyor. Zaten vesikalık çekecekleri için problem olmuyor. Levhnaın üzerinde karton kağıtlarla manga numaranız yazıyor (Benimki 3410 idi). Resimde manga numaranız da çıkıyor, kullanırken o bölümü kesiyorlar. herhalde karıştırmamak için böyle bir pratik yöntem geliştirmişler. Reismler için sanırım adam başı 2.5 YTL para topladılar. 15-20 tane resim çıkacakmış. Kullanılmayan, artan resimleri askerlik bitiminde bize iade edeceklermiş.

Vesikalık resim çekilme işlemi bittikten sonra da Fatih Çavuşla birlikte manga halinde toplu resim çektirdik. Toplu resim çekilmeden önce ceketlerimiz çıkardık. Ceketsiz çektirdik. Zaten hava sıcak olduğundan ceketle bunalıyorsunuz orda.

askerlik-1

Resimdekiler:

(arka sırada ayaktakiler, soldan sağa): Şahin AKINCI, Hasan ŞEN, Enes AYDIN, Kayhan BACAKOĞLU, Mehmet OKTAR, Hasan ÇAKIR, Alper GÜNER, Süleyman BAYKAL, Mustafa CENNET, Yunus ÖZEN, Erdem ARSLAN, Evren EĞİLMEZ, Mehmet GÜNAY

(ortada eğilenler, soldan sağa): Emre DURAK, Metin TEKİN, Harun TUĞRUL, Ceyhan SALMAN, Hikmet KILIÇKAN, Osman GÜNGÖR, Fatih ARI (Çavuş), Kadir ÖZTÜRK, Selim ÇAKIR, Durmuş BATIK, Cüneyt KARACA, Erkan DEVECİ, Hanifi POLAT

(ön sıradakiler, soldan sağa): Mustafa YİĞİT, Hüseyin KARADUMAN, Mustafa ALTUNTAŞ, Kamil SÖĞÜT, Hasan SEVİMLİ, Gökhan BUDAK, Levent MIHÇI, İlker BEKMEZ, Nedim ÇOBAN, Cihan ŞİMŞEK, Erdem IŞILDAK, Erkan DEMİR, Şenel MUSLU.

Resimdeki sıra bizim manga sıramız. Sırayı bozan en sondaki Erkan Demir. Şenel Muslu ile yer değiştirmiş resim çekilirken. Erkan zaten eğitimden de kaçardı, biz ona “Arazi Mafyası” derdik. Askerde bir şeyden kaçmaya “arazi olmak” denir.

Kışlada resim çektirmek için bir fotoğrafçı var ve sürekli ortalıkta dolanıyor. İsteyen istediği zaman resim çektirebiliyor. Resimleri dijital olarak alamıyorsunuz, kağıda basıp veriyorlar ve tek çektirseniz bile 2 adet basılıyor. Hatırladığım kadarıyla resim için de 2.5 YTL veriyorsunuz ama toplu resimlerde adam başı 1.25 YTL olması gerekiyor. Bu bilgileri hatırlayabildiğim kadarıyla yazdım. Yaklaşık olarak doğru ama tam emin değilim.

Akşam yemeği sırasında asker öğretmen olarak gideceğimiz il belli olmuş diye bir söylenti yayıldı. Önce inanmak istemedim. Çünkü geçen yıllarda 20 Ağustos’tan önce açıklanmamıştı. Yemekten sonra gidip tetkik ettik. Gerçekten açıklanmış. Harun, Mustafa’nın görev yaptığı ile yani Muş’a gidiyor. Zaten bir iki gündür sürekli Muş üzerine şakalar yapıyordu.

Benim görev yerim G.Antep çıktı. Bölgeyi tanıyanlar çok şanslı olduğumu söylediler. Tebrik ettiler.

Bizim mangada Muş’ta çalışan çok arkadaş vardı. Yeni çıkanlarla birlikte bir hayli Muş’ta çalışan oldu.

Akşama eve ve arkadaşlarıma telefon edip görev yerimi haber verdim.

Hafta sonları pek eğitim olmazmış, rahat geçermiş. O yüzden ilk haftayı bitirdiğimizi düşünüyorum. Gün geçtikçe askerliğe biraz daha alışıyoruz, kendimize eğlenecek bir şeyler, bir takım meşgaleler buluyoruz. Herşeye rağmen hayat devam ediyor.