Askerde ilk haftasonu

Haftasonları 1 saat kadar da olsa geç kalkıyoruz. İctimalar haftasonu bile olsa devam ediyor. Zaten yemeklere bile sırayla, manga halinde girmeye alıştık. 06.30’da kalktık. 07.30’da ictima alanında toplandık. 08.00’de kahvaltıya geçtik.

İlk günlerde ne yeyip içtiğimizi bile bir kenara yazıyordum. Bir kaç gün daha yazdıktan sonra vazgeçeceğim bu işten. Her gün aşağı yukarı aynı şeyleri yeyip içiyoruz. Mesela çorbaların rengi ve adı değişmesine rağmen tadı hiç değişmiyor. Sanki hepsi aynı çorba.

Kahvaltı Menüsü

Örnek olması açısındandan bugünkü kahvaltı menüsünü yazayım: Haşlanmış yumurta, ETİ top kek, fındık ezmesi, 2 dilim salatalık, 1 adet dilimlenmemiş bütün domates, 1 bardak çay.

Çaylar burda demir bardakta veriliyor. Kazandan sürahi ile dolduruyorlar. Çay kazanının başında elinde sürahi ile bekleyen 2 kişiden birine yaklaşıyorsunuz, bardağınıza çay dolduruyor. Garip bir tadı var, kazan çayının. Sıcak olduğu için ve demir bardakta çay içtiğiniz için biraz eliniz ve ağzınız yanıyor ama alışıyorsunuz. Her masaya oturacak insan adedince (12 kişi) ikişer adet küp şeker bırakıyorlar. Bu demek oluyor ki sadece 1 bardak çay içebilirsiniz. Eğer erken gelen uyanıklar masalardan şekerleri yürütmüşlerse (askerde çalmak yoktur, sadece eşyanın yeri değişir 🙂 ) belki bir bradak da içemeyebilirsiniz. Bazen şeker kutusunu tezgahın üzeirnde unuttukları oluyor dağıtırken. O zaman gidip ordan şeker alırsanız bir kaç bardak çay içebilirsiniz.

Cumartesi sabahları, sabah sporu oluyormuş.09.00’da ictima alanında toplandık. Spor yaptırmak yerine mıntıka temizliği yaptırmaya karar verdiler ictimadan sonra. Bizi takım halinde (3.Takım olduğumuzu daha önceki yazılarda belirtmiştim.) eğitim alanına götürdüler. Oradaki çam ağaçlarının altını temizlememizi istediler. Çam ağaçlarının kuruyup dökülen iğne yapraklarını tabiri caizse tek tek toplayıp süpürdük. Sonra el arabası ile bir yere biriktirdik ki traktör gelip alsın. Yaptığımız temizliğin amacını da izah ettiler, yangın çıkmasını önlemek içinmiş.

Temizlikten sonra öğle yemeğine geldik saat 12.30’da. Yemeğe biraz geç geldiğimiz için bize yemek kalmamış, sadece şehriye çorbası ve makarna yiyebildik.

Yemekler hep kötü çıkıyor

Yemekten sonra serbest bıraktılar. 16.30’a kadar ictima alanının üst tarafındaki, caminin yanındaki kamelyalarda 3.5 saat kesintisiz uyudum. 16.30’da tekrar ictima olduk. Tören yürüyüşü provası tarzında bir yürüyüş yaptırdılar. Akşam yemeğine kadar gene serbest bıraktılar. Akşam yemeği çok kötüydü, çöpe döktük, yiyemedik.

Yemekten sonra ictima alanındaki tirübünlerde oturup bandonun çalışmasını izledik. Bando müziği de olsa ilk defa müzik dinleyince biraz garip olduk. Herhalde dışarıdaki dünyayı hatırladığımızdan olacak, hüzünlendik.

Bugün akşam berat kandili. Camiye gittik.

22.45 – 23.00 arası banyo yapma fırsatı bulabildim, hem de sıcak su vardı. O kadar gün sonra ilk defa sıcak suyla banyo yapabildim.

Tatil günü olmasına rağmen pek dinlenme fırsatı vermediler. Zaten sırtımızda bu kamuflaj, ayağımızda bu botlar olduğu müddetçe dinlenmenin pek anlamı olmuyor. Saat 23.00 gibi uyudum.

Pazar daha rahat oluyor

Pazar sabahı 07.00’de kaldırdılar. Kahvaltıdan sonra serbest bıraktılar. Yemekhanenin yanındaki kantinde oturup öğleye kadar muhabbet ettik. Arkadaşlar genelde öğretmenliklerinin ilk yıllarında olduğu için muhabbetler hep tayin, eş durum, nişan, söz, mecburi hizmet üzerine oluyor.

Öğle yemeğinden sonra caminin alt tarafındaki duvarın üzerinde yatıp uyuduk. Orası hem ağaçlardan dolayı gölge oluyor hem de tepe üstü olduğu için serin oluyor. Kamelyada yer bulabilirsek bankların üzerinde uyuma şansımız da oluyor ama bugün geç geldiğimiz için yer bulamadık, mecburen duvarın üzerinde oturmak ya da yatmak durumundayız.

13.45’te resim çektirdik. Harun Tuğrul, Mustafa Cennet, Emre Durak ve ben. Mustafa ve Emre Muş’te görev yapıyorlar. Harun da asker öğretmen olarak Muş’a atanınca Muş’ta çalışanlarla daha fazla arkadaşlık etmeye başladı.

askerlik-2

Resimdekiler: (soldan sağa) Emre Durak (Elazğı), Mustafa Cennet (Hatay), Yunus Özen (Antalya), Harun Tuğrul (Mersin)

Akşama kadar aynı yerde kaldık. Biraz oturup muhabbet ettik, biraz uyuduk. Bu şekilde vaktimizi geçirdik.

Boş ve rahat bir gün oldu.  

Askerlik başladı

13 Ağustos Çarşamba (2.Gün)

Asker olarak geçireceğimiz ilk tam günün sabahı 05.30 da kaldırdılar. “Koğuş kalk” diye bir ses duyunca sanki aylardır aynı şekilde kalkıyormuşum gibi ani bir refleksle yerimden fırladım. Dolabımdan traş malzemelerimi aldım, tıraş oldum ve yatağımı topladım. Yataklarımızda yaz olduğu için sadece pike vardı. Ama pikeyi de ilginç bir yöntemle katlamak gerekiyor. O şekilde katlayıp yerine koydum. Giyinip bahçeye çıktım.

Daha önce Burdur’da asker öğretmenlik yapmış arkadaşlarımdan edindiğim bilgiye göre sabah 15 dakika bile erken kalkmak çok işe yarıyormuş. Tuvalet sırası, tıraş için lavabo sırası gibi sıraları bekleme problemi olmazmış. Gerçi ilk gün çok erken kalkamadım ama “Koğuş kalk” sesini duyar duymaz tıraşa gittiğim için vakit kazandım. Bundan sonraki günlerde 15-20 dakika daha erken kalkmayı düşünüyorum. Hatta yarım saat erken kalkarsam duş alma şansım bile olabilirmiş. Yani burada anahtar kelime “erken kalkmak”.

Yatak toplama ve pikenin o ilginç katlama yöntemi konusunda da daha önceden bilgi sahibi olduğumdan hiç zorluk çekmedim.

Bizim koğuşların ön tarafındaki futbol sahası benzeri tirübünleri olan büyükçe asfalt meydanda toplanmamızı istediler. Bütün bir tabur aynı alanda toplanıyormuşuz. Herkesi tek tek sayıp yoklama alıyorlarmış. Bu toplanma ve sayılma işleminin adı “ictima”  imiş. Bir askeri terimle daha böylece tanışmış olduk: ictima. Eski Türkçe’de kullanılan ictima toplanma anlamına geliyor zaten.

Sabah bizim için eğitim ya da başka bir iş olmadı. Zaten henüz sivil kıyafetlerimizi giyiyorduk. Sıramız gelince bizi de önce ölçü almaya götürdüler sonra da yine sırayla kıyafetlerimizi aldık. Giyeceğimiz kıyafetlere kamuflaj adı veriliyor. Bundan sonraki yazılarda bu terimi kullanmayı tercih edeceğim.

Beden ölçüsü almak için yine büyük kantinin yakınlarında bir yerlerde olan ölçü alma bölgesine götürdüler. Beden ölçüsünü göğüs bölgesinden ölçüyorlar ve çıkan rakamın yarısını not alıyorlar. Benim ölçüm de 51 çıktı.  Bu ölçüye göre pantolon, ceket ve diğer eşyalarımızı verecekler. Pantolon ölçüsünün göğüs bölgesine bakarak belirlendiği ilginç bir deneyim oldu.

Bot numarası belirlenecek yere gittik. Her numara botlardan birer tane (sanırım sadece sağ ayak için olan) olmak üzere bir tahtanın üzerine yapıştırmışlar. Siz ayağınızı bu botlara sokup numaranızı belirliyorsunuz. Daha önce askerlik yapmış arkadaşlar 1 numara büyüğünü alırsam iyi olacağını söylemişlerdi. Ben de ayağımı denedim. 44 numara tam oturdu ama 45 numara biraz daha büyük ve rahat geldi. 45 numarayı seçtim.

Ölçü alma işlemi bu şekilde oldu. Şimdi sırasıyla kamuflaj almaya gidiyoruz.

Büyükçe bir hangarın içinde eşyaların dizili olduğu yere girdik. Ölçülerimizi söyledik. 1 adet Diş macunu, 1 adet diş fırçası, 1 adet ceket, 1 adet pantolon, 2 adet iç çamaşırı, 2 adet fanila ve 1 adet kep (şapka) olmak üzere istihkakımızı aldık.

Herhalde farklı zamanlarda ihale yapıldığından botların markası muhtelif idi. O yüzden de ayak ölçüsü tutmayanlar olduğunu gördük. Aldığımız kamuflajı giydik. Botlarımızı giymek için bahçeye çıktık. Botları bağlamak ayrı bir maharet istiyor. Alt tarafı 3 sıra düz, üst kısımları çarpraz olacak şekilde bağladık. Kendi başıma bağlayamadığımı, çavuştan yardım istediğimi itiraf etmekte bir mahzur görmüyorum.

Bize verilen malzemelere de istihkak deniyormuş. Herhalde bizim kendi hakkımız olan eşyaları kastediyorlar.

Kamuflajı giydikten sonra herkeste ani bir şaşkınlık oldu. Çünkü az önce baktığımızda herkesi farkedebilirken artık herkes yemyeşil olmuştu. Birisini arıyorsanız ismini yüksek sesle bağırıyorsunuz. Önünüzdeki yeşilliklerden biri kafasını kaldırıp cevap veriyor. Öyle buluyorsunuz. Zamanla alışacağımızı düşünüyorum. Bir de nedense bizim kıyafetlerimiz Çin askerleri gibi yemyeşildi. Halbuki acemi asker öğretmenler haricindeki diğer askerler klasik alacalı yeşil asker kıyafeti giyiyorlar. Bu kıyafetle nereye gtisek acemi asker olduğumuz bilecekler alayın içinde.

Bu gün başka bir iş olmadı, rahat geçti.

Tıraş malzemelerimiz, bir kaç zaruri eşya, havlularımız, iç çamaşırlarımız haricinde kalan sivil kıyafetlerimizi valizlerimize geri koyduk ve yine sırayla depoya teslim ettik. Askeri hayat yavaş yavaş başlıyor. Koğuşlarımız belli olduğundan akşam yatağımızı bulup erken yattık. Çavuşun söylediğine göre yarın eğitim olmaz, bölük kaydımız yapılırmış. O yüzden rahattık.

Akşam yatarken evden getirdiğim kilitlerden bir tanesi ile botlarımı birbirine kilitledim. Birisini de Mustafa Cennet’e verdim. Diğerini valiz kilitlemek için getirmiştim ama gerek görmedim. Belki kilitlesem de iyi olurdu. Neyse, kilitlemeden depoya teslim ettim bile.

Yatmadan önce künyelerimizi de verdiler. İsim yazdırmak zaruri değilmiş, boş takabilirmişiz. Ama isteyen gidip büyük kantinde parasını verip yazdırabilirmiş. Künye, üzerine isim, hangi tabur ve bölükte bulunduğumuz, kan grubumuz, dinimiz gibi bir kaç bilginin yazıldığı boyna zincirle kolye gibi asılan anahtarlık büyüklüğünde 2 yassı metal levha. Boynumuzda sürekli takılı kalması gerekiyormuş.

 

14 Ağustos Perşembe (3. Gün)

Artık askeri yaşam rutinleşmeye başladı. Kalkış saati, ictima, kahvaltı gibi aşamaları yadırgamadan sırasıyla geçtik. Botlarımızı giydik. İstihkak dağıtımı sırasında verilen ceketi sadece alay ictimalarında ve yemin töreninde giyecekmişiz. Sair zamanlarda kollu, yeşil atletlerimizle dolaşacağız.

Kahvaltıdan sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Eğitime gidiyoruz. Bölük kaydımız daha sonra sıramız geldiğinde yapılacak.

Uygun adım yürüyerek eğitim alanına vardık. Eğitim alanı, etrafta çeşitli bilgi levhalarının dikili olduğu bir arazi. Hava çok sıcak. Öğleye kadar sağa dön, sola dön, geriye dön, selam dur, ileri bak, tekmil ver gibi eğitimler yaptık. Belirli aralıklarla mola veriliyor. Eğitimi yöneten komutan uzaktan düdük çalıyor. Eğitim yapan bütün mangalar ayakta değilseler ayağa kalkıp hazırol vaziyetinde (esas duruş) düdüğe doğru dönüyorlar. Komutan “10 Dakika istirahat et!” diye bağırınca hep beraber “Sağol!” diye karşılık veriyoruz. Süre çok az olduğu için soğuk bir su içebilmek umuduyla eğitim alanındaki kantine doğru koşuyoruz. Tekrar düdük çaldığında eğitim yaptığımız gölgelik alanda yerimizi alıyoruz. İkinci, üçüncü moladan sonra sosyal yaşamın vazgeçilmezlerinde toplu hareket edebilmeyi öğrendik. Birisine toplu para verip su almaya gönderiyoruz. Herkes sıra beklemek zorunda kalmıyor. Kantinde Uludağ Kola, Uludağ Portakal, Uludağ meyve suyu, bazen dondurma, bazen tatlı satılıyor suyun haricinde. Vakit kalırsa ve sıra gelirse onlardan da alabiliyoruz. Eğer çok sona kalmışsak soğuk su kalmıyor, ılık su içmek zorunda kalabiliyoruz. İlk sıralarda olabilmek önemli.

Uygun adım yürüyüşle öğle yemeğine gidip geldik. Sıcakta öğle ictiması ve uygun adım yürüyüş ilk defa olduğu için herhalde çok zor oldu. Sabah kalktığımızda eğitim yapacağımız konusunda bilgim olmadığı için güneş kremi gibi koruyucu önlemler almamıştım. Hatta bilseydim, verdikleri boyun kısmı açık atlet yerine evden getirdiğim boyunlu bisiklet yaka atletlerimden birini giyerdim. Künyenin zincirinin boynuma değdiği yerler bir çizgi halinde kıpkırmızı oldu, güneşte yandık.

Öğleden sonra tekrarlarla geçti. Manga komutanımız Fatih Arı, bizim yürüyüş ve diğer hareketleri kolay kavradığımızı söyledi. O yüzden öğleden sonra sıkmadı, rahat geçti. Yaşanan en can sıkıcı şey havanın bayıltacak derecede sıcak olmasıydı. Yoksa eğitim oldukça eğlenceliydi.

Akşam duş almak istedim ama uzun bir kuyruk vardı. Sonra Harun Tuğrul gelip sıranın dağıldığımı söyledi. Su sıcak olmayınca herkes dağılmış. Ben de rahat rahat soğuk su ile duş aldım. Biraz zor oluyor ama alışınca soğuk su ile duş alınabiliyor.

Vücudumun yanan yerlerine çabuk yenilensin dye cilt kremi sürdüm. Giydiğim atleti çıkarıp evden getirdiğim boyunlu atleti giydim. Erken kalkacağımız için oyalanmadan yattık.

Eğitimin başladığı ilk gün böyle geçti.

15 Ağustos Cuma (4.Gün)

Sabah yine eğitime gittik. Manga Komutanımız Fatih Arı’ya (Bundan sonraki yazılarda kısaca Fatih Çavuş diye yazacağım) başka bir manga da geçici olarak ilgilenmesi için verildiği için bizi kendi halimize bıraktı. “Manga! Emir komuta bende” oynadık. Gördüğümüz dersi tekrar ettik. Komutan birisine “Emir komuta sende!” diye görevi bırakınca o da duruma göre manga ya da takıma “Manga! Emir komuta bende!”, “Takım! Emir komuta bende!” der ve artık görevi o devralmış olur. Biz de kendi aramızda böyle yaptık. Herkes belli bir süre emir komutayı devralıp mangaya eğitim yaptırdı. Oldukça keyifli geçti.

Her manganın hafta içi 2 defa gündüz vakti zorunlu banyo saati var. Buna saat demek doğru değil, 15 dakika süre veriyorlar. Saat 10.45’te de bizim mangamıza sıra geldi. Banyoya gittik. Sıcak su yokmuş, gene soğuk su ile duş almak zorunda kaldık. Öğleye kadar koğuş bölgesinde kaldık, eğitim alanına dönmedik. Aslında eğitim alanından banyoya gitmek, banyo yapmak ve dönmek toplam 30 dakika sürmeliymiş.

Yemekten sonra bölük kaydımız yapılacakmış. O yüzden emekli sicil numaramız lazım oldu. Telefonla kimseye ulaşamadım. Öğle arasında internet cafeye gidip ilsis.meb.gov.tr adresindeki bilgilerimden öğrenmeye karar verdim. 12.30 da öğle yemeği oldu. Yemekte döner vardı. Yemeğe Alay Komutanımız Piyade Kıdemli Albay Mehmet Hayta gelmiş. Biz (Harun, Mustafa, Ben) yemeğe girmedik. İnternet cafeye gittik. Kapısında “bilgi ve iletişim merkezi” yazan klimalı, yaklaşık 60 tane bilgisayar bulunan güzel bir yer. 25 YKr verdikten sonra 30 dakika yararlanabiliyorsunuz. Daha sonra tekrar sıraya girmeniz gerekiyor. Emekli sicil numaraı öğrendikten sonra, twitter, facebook,msn gibi servislerdeki durum bilgilerimi güncelledim. Askerlik görevi öncesi sunucu değişikliği sırasında yaptığım değişiklikler sonucu yayına aldığım ama sonra problem çıkan blogumu aktifleştirmeye çalıştım. Türkçe karakter sorunu oldu. Ama en azından yayına başladı. İşimiz bitince kendi tabur bölgemize döndük. Kısa süreliğine de olsa internetten yararlanabildiğimiz için oldukça mutlu olduk.

İnternet Cafeye kadar gelmişken büyük kantine de uğradık. Harun; bot fırçası, kirli çamaşır torbası, temiz çamaşır torbası, tuvalet kağıdı, tırnak makası, el havlusu, banyo havlusu, iç çamaşırı ve ıslak mendil aldı. Kontör kartı satın alacaklardı ama kalmamış. Ben kontör kartı kullanmıyorum, kredi kartımla konuşuyorum.

Bu arada telefonlardan da bahsedeyim. Koğuş bölgelerinde ve başka muhtelif bölgelerde bol miktarda ankesörlü telefon var. İster kredi kartınızla, ister diğer kontör kartlarınızla boş zamanlarınızda telefon görüşmesi yapabiliyorsunuz.

Öğle ictimasından sonra Takım Komutanımız Piyade Astsubay Kıdemli Üstçavuş Sadettin Çevik bizleri emniyet ve kaza eğitimi için kurulan alandaki levhaları okuyup bilgi vermek üzre bizi ilgili alana götürdü. Kızgın kumların üzerinde ve öğle sıcağında güneşte bekliyoruz. Komutan levhalardaki yazıları bizlere okuyor. Çok kötü bir durum. Başımıza güneş geçecek, bayılacağız diye düşünmeye başladık. Bu esnada, mucizevi bir gelişme oldu. Bölük kaydı için sıramız gelmiş. Bizi götürdüler, bu işkenceden kurtulduk.

Bölük kaydı için sıra vardı. Sıramız gelip de kayıt yaptırana kadar akşam oldu. Eğitimden kurtulmuş olduk.

Bölük kaydı yaptırmadan önce resim çekildi. Şu anda yazıyorum ama resim çekilme işleminin hangi gün olduğu konusunda tam emin değilim. Kesin öğrendikten sonra bu yazıyı güncellerim. Resim çekilme işlemi manga manga yapılıyor. Resim çekilirken ceketli olmak gerekiyor. Koğuşlardan ceketlerimizi alıp giydik. Resim çekilmek için bir levhanın arka tarafına geçiyorsunuz. Sadece üst bölgeniz görülüyor. Alt tarafınızı levha kapatıyor. Zaten vesikalık çekecekleri için problem olmuyor. Levhnaın üzerinde karton kağıtlarla manga numaranız yazıyor (Benimki 3410 idi). Resimde manga numaranız da çıkıyor, kullanırken o bölümü kesiyorlar. herhalde karıştırmamak için böyle bir pratik yöntem geliştirmişler. Reismler için sanırım adam başı 2.5 YTL para topladılar. 15-20 tane resim çıkacakmış. Kullanılmayan, artan resimleri askerlik bitiminde bize iade edeceklermiş.

Vesikalık resim çekilme işlemi bittikten sonra da Fatih Çavuşla birlikte manga halinde toplu resim çektirdik. Toplu resim çekilmeden önce ceketlerimiz çıkardık. Ceketsiz çektirdik. Zaten hava sıcak olduğundan ceketle bunalıyorsunuz orda.

askerlik-1

Resimdekiler:

(arka sırada ayaktakiler, soldan sağa): Şahin AKINCI, Hasan ŞEN, Enes AYDIN, Kayhan BACAKOĞLU, Mehmet OKTAR, Hasan ÇAKIR, Alper GÜNER, Süleyman BAYKAL, Mustafa CENNET, Yunus ÖZEN, Erdem ARSLAN, Evren EĞİLMEZ, Mehmet GÜNAY

(ortada eğilenler, soldan sağa): Emre DURAK, Metin TEKİN, Harun TUĞRUL, Ceyhan SALMAN, Hikmet KILIÇKAN, Osman GÜNGÖR, Fatih ARI (Çavuş), Kadir ÖZTÜRK, Selim ÇAKIR, Durmuş BATIK, Cüneyt KARACA, Erkan DEVECİ, Hanifi POLAT

(ön sıradakiler, soldan sağa): Mustafa YİĞİT, Hüseyin KARADUMAN, Mustafa ALTUNTAŞ, Kamil SÖĞÜT, Hasan SEVİMLİ, Gökhan BUDAK, Levent MIHÇI, İlker BEKMEZ, Nedim ÇOBAN, Cihan ŞİMŞEK, Erdem IŞILDAK, Erkan DEMİR, Şenel MUSLU.

Resimdeki sıra bizim manga sıramız. Sırayı bozan en sondaki Erkan Demir. Şenel Muslu ile yer değiştirmiş resim çekilirken. Erkan zaten eğitimden de kaçardı, biz ona “Arazi Mafyası” derdik. Askerde bir şeyden kaçmaya “arazi olmak” denir.

Kışlada resim çektirmek için bir fotoğrafçı var ve sürekli ortalıkta dolanıyor. İsteyen istediği zaman resim çektirebiliyor. Resimleri dijital olarak alamıyorsunuz, kağıda basıp veriyorlar ve tek çektirseniz bile 2 adet basılıyor. Hatırladığım kadarıyla resim için de 2.5 YTL veriyorsunuz ama toplu resimlerde adam başı 1.25 YTL olması gerekiyor. Bu bilgileri hatırlayabildiğim kadarıyla yazdım. Yaklaşık olarak doğru ama tam emin değilim.

Akşam yemeği sırasında asker öğretmen olarak gideceğimiz il belli olmuş diye bir söylenti yayıldı. Önce inanmak istemedim. Çünkü geçen yıllarda 20 Ağustos’tan önce açıklanmamıştı. Yemekten sonra gidip tetkik ettik. Gerçekten açıklanmış. Harun, Mustafa’nın görev yaptığı ile yani Muş’a gidiyor. Zaten bir iki gündür sürekli Muş üzerine şakalar yapıyordu.

Benim görev yerim G.Antep çıktı. Bölgeyi tanıyanlar çok şanslı olduğumu söylediler. Tebrik ettiler.

Bizim mangada Muş’ta çalışan çok arkadaş vardı. Yeni çıkanlarla birlikte bir hayli Muş’ta çalışan oldu.

Akşama eve ve arkadaşlarıma telefon edip görev yerimi haber verdim.

Hafta sonları pek eğitim olmazmış, rahat geçermiş. O yüzden ilk haftayı bitirdiğimizi düşünüyorum. Gün geçtikçe askerliğe biraz daha alışıyoruz, kendimize eğlenecek bir şeyler, bir takım meşgaleler buluyoruz. Herşeye rağmen hayat devam ediyor.

Kışlada ilk gün

Bu yazı dizinin daha önceki bölümleri: Nerede Kalmıştık, Askerlik Başvurusu, 323. Dönem Yedek Subay Asker Öğretmen Sınavı, Askerlik İçin Götürülecekler Listesi

Burdur, daha önceden de defalarca içinden geçtiğim, hatta 1 günlük de öğrencilik geçmişim olan klasik bir Anadolu şehri. Zaten görebildiğim kadarıyla Anadolu’da bütün şehirler hemen hemen birbirinin aynısıdır.

Sabah otobüsten indikten sonra Burdur’daki arkadaşlarımla buluşup gezdik. Gezilecek çok yer olmadığı için önce çarşıya çıkıp biraz dolaştık. Daha sonra arkadaşlar bizi Susamlık Tepesi’ne çıkardılar. Burdur’u kuşbakışı görüp askerliği geçireceğimiz bölgeyi inceledik.

Askerlik için gelenlerden tanışıp kaynaşabildiklerimizle 8 kişilik bir grup haline gelmişiz bile. Kışlaya beraber girmeye karar verdik. Akşam saat 16.30 gibi kışlanın kapısındaydık. Aynı gün içerisinde binlerce kişi giriş yapmaya çalıştığı için haliyle çok uzun bir kuyruk vardı kapıda. Kalabalığın arasına karışıp sıramızın gelmesini beklemeye başladık. Arka arkaya girenler aynı gruba düşer diye bir bilgi almıştık. Biribirimizi kaybetmeden arka arkaya durmaya çalıştık. 38 kişilik gruplara ayırıyorlardı. Bizim 2 önümüzde bir grup bitti ve biz 2 kişi diğer gruba kaldık. Arkadaşlarımızın bir kısmını kaybetmiş olduk. Dışarıda tanıştığımız arkadaşlardan Karaman’da görev yapan, Mersin – Anamur’lu Harun Tuğrul ile birlikte aynı gruba düşmüş olduk.

Bizi gruplar halinde içeri aldılar. Bu esnada grubumuzu da öğrendik. 2.Tabur, 1. Bölük 3.Takım, 4.Manga. Bu terimlerin anlamlarını az buçuk biliyorum ama içeride herhalde detaylı bir biçimde öğreneceğiz.

Bizi bahçede, sandalyelerin dizili olduğu bir yere götürdüler. Eşyalarımızı kontrol ettiler. Yasak olan bir şey getirip getirmediğimize baktılar. Telefonlarımızı teslim ettik. 2 nüsha, senet diye tabir ettikleri bir belge düzenlediler. Bir nüshasını bize verip kaybetmememiz hususunda tembih ettiler.Çıkarken telefonlarımızı bu senetle teslim alacağız. Çantamızda bulunan ilaçları kontrol ettiler. Fazla olanları aldılar. Çıkışta ya da içerideyken ihtiyaç olduğunda ilaçlarımızın kalanını geri alabilelim diye de bir belge verdiler.

Bu işlemler sırasında askeri bir kaç terim de öğrendik. Mesela en küçük asker topluluğuna manga diyorlar. Biz 38 kişiyiz. O yüzden bir mangayız. Bu sayı sabit değil anladığım kadarıyla. Geçen sene mangaları daha küçük gruplardan oluşturmuşlar. Mangaların bir araya gelmesiyle takımlar oluşuyor. Bizim takım da herhalde 5 mangadan oluşacak. Mangada olduğu gibi takımda da sayı değişken olabiliyor. Mesela 4 mangadan bir takım oluşturmak isterlerse bütün takımlar 4 mangadan oluşuyor. Takımların bir araya gelmesiyle de bölükler oluşuyor. Bölüklerin bir araya gelmesinden taburlar oluşuyor. Taburların tamamı da bir alayı oluşturuyor. alaylar da tugayları oluşturuyor. Daha ilerisini bilmiyorum. Bizim askerlik yaptığımız Burdur’daki askeri birimin ismi 58. Piyade Alayı. Antalya’da bulunan tugaya bağlı olarak çalışıyor. Antalyadaki tugaya bağlı bizim gibi baika alaylar da vardır herhalde. Bizim 2.Tabur, 1. Bölük 3.Takım, 4.Manga olmaız bu açıklamalar ışığında anlamlı bir bilgiye dönüştü.

Her manganın başında o mangaya eğitim yaptırması için görevlendirilmiş çavuşlar var. Manga komutanı da deniyor kendilerine. Manga komutanımızın yani çavuşumuzun da adının Fatih ARI olduğunu öğrendik. Bende bıraktığı ilk intiba olumlu oldu.

Eğitimler manga düzeyinde yapılacak, bazen de takımdaki diğer mangalarla birlikte takım düzeyinde eğitimler olacakmış. Takımdaki diğer mangalardan kolay ayırd edilebilelim ve takımımızın numarası da bilinsin diye bize 3. takım 4. manga anlamında 3400 diye hitap etmeye başladılar. Aynı bölüğün içinde 3400 mangasındanım dediğinizde sizin hakkınızda karşınızdaki genel bir bilgi edinmiş olacak.

Manga komutanımız bizleri boy sırasına dizdi. Boyunun ne kadar olduğunu bilmeyenler 1.80 dediler. Ben de öyle dedim. Belki küsuratı vardır ama bilmiyorum işte. Sıralarımız oluştu. İlk sıradaki arkadaşımız 3401, daha sonra 3402, 3403, …, 3438 diye numaralarımız verildi. Benim numaram 3410. Sırada 10. kişiyim.

Askerlikte badi diye bir kavram var. İnsanları karşılıklı olarak birbirinden sorumlu olan çiftli gruplara ayırdılar. Bu iki kişi birbirinin badisi oldu. 1. kişi 2. kişi ile, 3. kişi 4. kişi ile badi oluyor. Ben de 3409 numaralı Muş merkezde sınıf öğretmeni olarak görev yapan Mustafa Cennet ile badi oldum. Birbirimizden sorumluyuz.

Bu işlemler bittiğinde bir kaç saat geçmişti. Sırayla yemeğe gittik. yemekhanede ilk yemeğimi de böylece yedim. Yemeği pek sevmedik. O yüzden biraz da canımız sıkıldı. Ortam çok yabancı olduğundan genelde en küçük bir olumsuzluk çok fazla canımızı sıkıyordu. Garip bir duygu, yaşamak lazım.

Bazı teknik terimleri bu ve daha önceki yazılarda anlattığım için artık cümle içinde de kullanacağım. Kullandığım terimlerde anlaşılmayanlar için bu yazı dizisinin daha önceki bölimlerine başvurabilirsiniz.

Askerliğin ilginç yanlarından biri de ilk gün yapılan aşı. Mangalar halinde sırayla aşı olmaya gidiyoruz. Bizim mangamıza da yemekten sonra yaklaşık 1 saat kadar kuyrukta bekledikten sonra aşı sırası geldi. Ben genelde iğneden korktuğum için böyle durumları hiç sevmiyorum. Sırada beklerken önümüzden kollarını tutarak geçen, hatta kolunda kan gördüğümüz arkadaşlar oldu. Bu da haliyle işin tuzu biberi. 2 grup halinde ilerliyoruz. Birinci grupta 2 tane hemşire, 2 grupta 2 tane asker (muhtemelen sivilde doktor ya da benzeri sağlık görevlisi olanlardan) var. 2 kişi oturuyor. Ortada boş bir sandalye var. siz gidip ortadaki sandalyeye oturuyorsunuz. Sağ ve sol kolunuza aynı anda 2 tane aşı oluyorsunuz. Sonra kalkıyorsunuz, sonraki geliyor. Böyle ilginç bir şey işte.

Sıram geldiğinde çekine çekine hemşirelerin önüne oturdum. Biz aşı olurken onlar kendi aralarında sohbet ediyorlar. Belki de bakmıyorlar bile iğnenin battığı yere. Kimbilir sabahtan beri kaç bin kişiye aşı yaptılar. Aşılar acıtmadı, korktuğum gibi olmadı. Sabahtan aşı olanların söylediğine göre sol kolumuz yaklaşık 6-8 saat sonra acımaya başlıyormuş.

Aşıdan sonra yaklaşık saat 22.00 olmuştu. Yine manga halinde eşyalarımızı bıraktığımız koğuşa geldik. Bize özel bir yatakhane tahsis edilmemiş. Takımda sadece bizim mangayı 3 koğuşa dağıttılar. Bur arada, parantez içinde belirteyim, yataklarımızın ve elbise dolaplarımızın olduğu yere koğuş deniyor. Koğuşların bulunduğu binanın etrafına da koğuşlar bölgesi.İlk 14 kişiyi 2. kattaki bir koğuşa verdiler. Ben 10 numara olduğum için o gruptaydım. Diğerlerini de 3. kattaki 2 koğuşa dağıttılar. Harun Tuğrul 3. katta kaldı. Biz Mustafa Cennet ile altlı üstlü boş bir ranza bulup yerleştik. Ben ranzada üst katta yatmayı eskiden beri sevmediğim için alt katı tercih ettim. Zaten yol yorgunluğu vardı üzerimizde. Gündüz yaşadıklarımızdan sonra hiç vakit kaybetmeden yatıp uyudum. Kışlada ilk gün böyle geçti.

Askerlik İçin Götürülecekler Listesi

Bu yazı dizinin daha önceki bölümleri: Nerede Kalmıştık, Askerlik Başvurusu, 323. Dönem Yedek Subay Asker Öğretmen Sınavı

Sınavdan sonra sıkıcı bir bekleme süreci başladı. Daha önceki yıllarda yedek subay öğretmen askerlik yapan arkadaşlar, belirtilen tarihten bir kaç gün önce de açıklanabileceğini söyledikleri için 7 Ağustos ile 10  Ağustos arasında sürekli olarak Kara Kuvvetleri Komutlanlığı’nın ilgili sayfasını takip ettik.

Benden önce muhtelif zamanlarda yine Burdur’da yedek subay öğretmen askerlik yapan Zana Okçuoğlu, Turgay Öncül, Emrah Porgalı, Şevval Ceylan’ın babası ( Sezgin 🙂 ) ile Erzincan’da kısa dönem askerlik yapan Çağlar Kıymet askerlik sırasında yaşadıklarını ve giderken götürülmesi gerekenler konusunda kendi deneyimleri anlattılar. O yüzden oldukça şanslı olduğumu düşünüyorum. Zaten son bir kaç gün tanıdğım bir çok insan bana askerlik anılarını anlatmaya giriştiler. Ben dinlemekten bıktım, onlar anlatmaktan bıkmadılar. 10 yıl önce, 20 yıl önce askerlik yapanlar bile gelip anılarını anlattılar. Bizim zamanımızda diye başlayan uzun sohbetler dinledim.

7 Ağustos itibariyle her gün düzenli olarak takip etsek de yerleştirme sonuçları 10 Ağustos sabahı açıklandı. Burdur 58. Piyade Eğitim Alayı’nda 323. Dönem Yedek Subay Öğretmen Asker olarak askerlik yapacağım yer ve yapacağım askerliğin türü belli oldu.

Arkadaşlardan edindiğim bilgiler doğrultusunda valizimi hazırladım. Götürdüğüm eşyalar listesi aşağıda:

  • Orta büyüklükte çok yeni ve değerli olmayan bir valiz.
  • 10 Adet “asker çorabı” diye tabir edilen uzun çorap.
  • 10 Adet bisiklet yaka, yeşil renkli asker fanilası.
  • 10 Adet iç çamaşırı.
  • Boyna asılan asker cüzdanı.
  • 2 Adet küçük kilit (birisi valiz için, birisi bot için).
  • Bot boyamak için siyah boya ve fırça.
  • Tıraş kremi.
  • 5 Adet kullan-at tıraş bıçağı.
  • Aftershave krem.
  • Limon kolonyası.
  • Sabun.
  • Sabun koymak için “sabunluk” denilen kutu.
  • Şampuan
  • El havlusu.
  • Banyo havlusu.
  • Terlik.
  • Lif, çamaşır filesi.
  • Bir kaç tane çengelli iğne.
  • Dikiş seti.
  • Tırnak makası.
  • Diş macunu.
  • Diş fırçası.
  • Pudra.
  • Bloknot, ajanda ve bir kaç tane tükenmez kalem.
  • Bir kaç tane t-shirt ve eşofman altı.
  • Cilt kremi.
  • Güneş kremi.
  • Acemi kemeri.
  • Tırnak makası.
  • Bir miktar nakit para.
  • Kredi kartı.
  • Islak mendil.
  • Dudak yumuşatıcı krem.
  • Kuvvetli ağrı kesici.
  • Mide ilacı.
  • 1 kutu boğaz pastili.
  • 4 tane Tylolhot
  • Kol saati

Yukarıda yazdığım malzemeleri son bir kaç gün içinde hazırladık. Öğrendiğim kadarıyla içeride PTT şubesi ve İşbankası şubesi var. Her ihtimale karşı bir miktar nakit para da aldım yanıma. Kredi kartı ile telefon götüşmesi yapılabildiği için telefon kartı ya da aile kartı almaya gerek yokmuş. O amaçla kredi kartımı yanıma aldım sadece.

Sınavdan sonra verdikleri zarfı ve nüfus cüzdanını unutmamak gerekiyor.

Cep telefonumu ve şarj aletini de yanımda götürdüm. Girişte alıyorlarmış ama çıkarken verdiklerinde çok ihtiyaç oluyormuş.

11 Ağustos günü de giriş yapılabilmesine rağmen, arkadaşlar 12 Ağustos günü akşam saat 17.00 öncesi birliğime katılmamın yeterli olacağını söylediler. 11 Ağustos akşamı yukarıda sıraladığım eşyalarla birlikte EFETUR ile yola çıktım.

İzmit Otogarına Göksu ile birlikte vardık. Sürpriz bir şekilde Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkan Vekili Selçuk Arslan ve eşi Gül Hanım ile Ziraat Mühendisi Hasan Uzunhasanoğlu ve eşi Emine Hanım uğurlamaya gelmişler. Askerlik yaparken çok sık lazım olacak hediyeler almışlar. Onlara ve onların şahsında Kocaeli Aydınlar Ocağı’na teşekkür ediyorum.

Üstat Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şiirinde “Güç bela bir bilet aldım gişeden, Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan” dediği gibi askerlik de böylece başlamış oldu.

Yeri gelmişken aşağıdaki şiiri yazmasam üstat gücenir. Gerçi askeri okullarda okumuş hep ama herhalde acemi birliğinde yazmıştır. Bestelenip şarkı olarak da söyleniyor, Çok sevdiğim şiirlerinden biridir:

Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: ‘Gel Gayri! ‘
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahzunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım…

Mor dağlara, karargahlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur…
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım! ..

Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım…

Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce…
Bir gün değil, beş gün degil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım…

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki aşık, senelerdir bekleşti…
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!